14 Kasım 2011 Pazartesi

Bir evin bir kızı Nihan


Pazardan dönerim her hafta Salıları. Yorulunca sokağın başında soluklanırım. Topuklarımı kaldırıma sürterim, pazarın çamuru yapıştı mı gitmez, ellerimdeki naylon kesiklerini ovuştururum. İçimi bir korku kaplar, abim dönmeden eve varsam iyi. Hava çökmeden, kimse bulaşmadan eve gitsem iyi.  Vururum kendimi yokuştan aşağı, bir ki, bir ki,bir kiii…
Mahmut denen hayvan çıkar önüme, kuduz köpekler gibi gelir bana onun konuşması, paslı dişlerinin arasında oynaşıp duran diliyle dudaklarını yalar, ”Varacak mısın bana?” der, iğrenmekle karışır hıncım, “höst” diyeceğim tutar, daha da azdırırım diye düşünüp korkudan susarım. Sağa sola davranıp yürümeye çalışsam da önümü keser,”yürü git işine” derim “Babama söylerim seni!!!” 
Yılan gibi tıslar, “Selamımı da söyle!”  İyice yanaşır, kokusu ahırdan çıkmadır, ”Atar seni üstüme,hem böyle kuytularda görüşmeye de gerek kalmaz. İşine gelirse güzelim!”  
Bir an lafa dalmışken boşluğunu bulur sıyrılıveririm yanından, kimse görmemiştir diye umarım içimden, hızlı hızlı yürürüm, parmaklarım ayakkabıdan fırlayacakmış gibi olur, ökçeleri topuğuma batar. Üzerime tükürmüşler gibi utanırım, boğazımdan yüzüme fırlayan ateş kulaklarımı yakar, alev alevdir içim; yokuştan aşağı koşar gibi bir ki, bir ki, bir ki üç dört…      Kapı ağzına gelince biraz yavaşlar, yüzümün terini siler öyle açarım kilidi.
“Sen misin kız?” Annem sedirde oturur, tırnaklarını keser gazete kağıdına, yaşlıdır; işine geleni görür,işine geleni duyar.
Çabuk çabuk yaparım yemeği. Sofra kuruldu mu bekleriz biz,      abim-babam gelsin de ilk kaşığı onlar vursun diye, yediğimizi  hak edelim diye. Hiç vaktinde gelmezler, acımızdan ölürüz annemle, geldiler mi de hiç konuşmazlar, ağızlarını doldura doldura yiyip kalkarlar. Her seferinde anlatasım gelir, “Baba böyleyken böyle.Çok sıkılıyorum, çok zor durumdayım. Beni bir işe koyun çalışayım. Çok bunalıyorum. Serpil’i biliyorsun, yanına çağırıp duruyor, tezgahta durursun sana işi öğretirim kolay kavrarsın diyor; hem elime biraz para geçer, kimseye yük olmam. Buralarda durdukça kuruyacağım gibi geliyor. İt köpek hep peşimde, bak bugün yine sana selam söyledi biri!”
Söylesem, anlatsam iyi. Anlasalar iyi. Hele dinleseler…
İkisi gidince annemle kalırız bir başımıza. Elma soyarım, portakal soyarım, şapır şapır yer.
“Yatmadan beni yıka”  der  “suyu ılıştır iyice, geçen sefer yandı her yerim”  
Televizyona dalarım, beni yutsa beni kaybetse bu televizyon.    Bir baksalar ki; Nihan yok! Nerede bu kız, nerede ulan bu kız? Susarken susarken uçtu gitti deseler, toz olup uçtu da zerresini bile bulamadık.
“He mi kız? Duydun mu dediğimi? Saçlarım keçe gibi, tara iyice, sen iyi bakamıyorsun bana, belim bıkınım ağrıdı bugün, camları açıp gidiyorsun, geldim ki bu saksılar hep devrilmiş, toz toprak, içerisi buz gibi, hiç mi aklın yok senin?”
Sesi giderek kaybolur,duymaz olurum; konuştukça yorulur annem. Oysa ben çoktan başka alemdeyim.  
Evin içinde portakal kokusu. Taze taze... Terliklerim sıcacık. Parmaklarım şeker şeker. Soba harıl harıl yanar. İnsan istese hayal bile kurar.

19 Temmuz 2011 Salı

                       BUBİRKRİZDİR!!!